COP27, net-sıfır geleceğe geçişi hızlandırması için nihayet tahhüt etmekten eyleme geçen bir uygulama COP’u olarak lanse edildi. Finansmanı güvence altına almak, fosil yakıtların geleceğine dair uzun zamandır beklenen global anlaşma ve onlardan uzaklaşma yolunda somut hedefler üzerine beklentiler büyüktü. Aynı zamanda kendini ‘Afrikalı COP’ olarak ilan etmesiyle; su ve adaptasyona odaklanmasının ve COP15’e yakınlığının iklim ve diğer çevre sorunlarının arasındaki bağa daha çok dikkat çekeceği umulmuştu. 

COP 27 üzerine CDP’nin ana çıkarımları ise şu şekilde oldu: 

 

Devlet Dışı Aktörlerin Belirleyici Rolü

 

Her ne kadar ‘Sharm El-Sheikh  Uygulama Planı’ olarak adlandırılmış olsa da COP27’de en son olarak ulaşılan anlaşma, herhangi bir uygulama için tutarlı bir plan olmaktan çok uzak. Parçalanmış bir anlaşma olmasıyla , Paris Anlaşması’nın kilit uygulayıcıları olan devlet dışı aktörler, bazı çatlakları doldurma potansiyeline sahipler. Kurumsal eylem ve mali akışların dağılımı olmadan iklim krizine bir çözüm olamaz. 

 

Küresel siyasi uzlaşmanın çok ötesinde, piyasaların öncülük ettiği önemli gelişmeler bizleri biraz rahatlatabilir. Özel sektörün önemli bir kısmı, net-sıfır taahhütlerini gereken aciliyetle ilerlemeye kararlı olduklarını gösteriyor. Tek etkili olabilecek olan ise COP27’de müzakere odalarında olup bitenler değildir. COP sırasında, kurumsal eylemi daha fazla ve daha iyi teşvik edecek, aynı zamanda küresel ekonomiyi etkileyecek birçok duyuru da yapıldı.

 

Saydamlık ve Takip Etmede Gelişimin Teşvik Edilmesi

 

COP27'den önce hesap verebilirliğin neden çok önemli olduğunu ana hatlarıyla açıkladık. Küresel emisyonların %90'ından fazlası artık iklim hedefleri kapsamında olduğundan, ilerleme sağlamak için harekete geçilmesini sağlayacak mekanizmaların mevcut olduğundan emin olmak her zamankinden daha önemli. Açıklamaya ilişkin mevzuat, AB ve ABD dahil olmak üzere kilit yargı bölgelerinin bu yıl yasama yolculuklarında önemli ölçüde ilerleme kaydetmesiyle şimdiden ivme kazanıyor. Kurumsal hesap verebilirliği artıracak ve harekete geçmeyenlerden hesap sormamıza gerçekten yardımcı olacak birkaç önemli duyuru yapıldı. Bazıları artık bundan kaçınamayacak:

 

CDP, ISSB iklim açıklama standardını açıklama soru setlerimize  dahil edeceğimizi duyurdu. Bu, uzun süredir beklenen küresel temel standardın küresel ekonomi genelinde hızla ölçeklendirilerek CDP aracılığıyla verilerini açıklayan yaklaşık 20.000 şirkete ulaşacağı anlamına geliyor.

 

Net Zero Data Public Utility (NZDPU) geliştirme aşamasında olmasıyla birlikte CDP temel bir veri katmanı sağlamaktadır. NZDPU şeffaflığı ve hesap verebilirliği artıracak. Bununla birlikte yakında her kişi, paydaş ve hükümet şirketlerden alınan temel iklim verilerini özgürce görüntüleyebilecek ve bunu her düzeyde karar alma sürecini bilgilendirmek için kullanabilecektir.

 

Biden Yönetimi, Beyaz Saray tedarikçilerinin artık çevresel etkilerini CDP aracılığıyla açıklamaları ve bilime dayalı emisyon azaltma hedefleri belirlemeleri gerekeceğini duyurdu. Bu duyuru ile dünyadaki en büyük satın alma organizasyonu olan ABD Hükümeti,  tarihteki en önemli tedarik zinciri kurallarından birini açıkladı. Bunun ilham vermesini umuyoruz.

 

Şeffaflık ve devlet dışı aktör temsilindeki gelişmeler

 

Paris Anlaşması'nda, “Küresel Durum Değerlendirmesi” ve “Gelişmiş Şeffaflık Çerçevesi”, ilerlemeyi takip etmede ve rekabeti artırmada kilit mekanizmalardır. Ulusal düzeyde, taraflar Gelişmiş Şeffaflık Çerçevesi’nin uygulanmasına doğru ilerlerken, devlet dışı aktörler, hem taahhütlerine yönelik ilerlemeyi göstermek hem de rekabeti hızlandırmak için atılan adımları hükümetlere göstermek için şeffaflıkta kilit bir role sahipler. COP27'de CDP, hükümetlerin CDP'ye açıklama yapan şirketlerin, şehirlerin ve bölgelerin ilerlemesini değerlendirmelerine, ülke düzeyindeki hedefleri anlamalarına ve son olarak politika müdahalesi alanlarını belirlemelerine yardımcı olmak için Devlet Kontrol Paneli’ni başlattı.

 

Küresel Durum Değerlendirmesi (Global Stocktake-GST), ilerlemeyi takip etmede ve hedefleri ilerletmedekilit bir mekanizma. CDP'nin uzun süredir söylediği gibi, devlet dışı aktörlerin eylemlerinin durum değerlendirmesi sürecinde etkili bir şekilde kaydedilmesi kritik öneme sahiptir. COP27'deki Teknik Diyaloglar, devlet dışı aktörleri iyi bir şekilde temsil etmeye devam etti ve GST'nin sonuç bileşenine hazırlık olarak yapılacak ek çalıştayları memnuniyetle karşılıyoruz. COP28'de artan hedeflerde olumlu bir sonuç elde etmek için, süreç amaca yönelik, kapsayıcı ve kanıta dayalı olmaya devam etmelidir.

 

BM'nin hesap verebilirlik planı: yeşil yıkamaya yer yok

 

Uygulama Planı’nda genel olarak devlet dışı aktörlerin işbirliğine tam bir bölüm ayırmaktan, Net Sıfır Emisyon Taahhütleri konusunda Üst Düzey Uzman Grubunun önemini kabul etmeye kadar, özel sektörün ve devlet dışı aktörlerin önemi kabul edildi. Devlet Dışı Kuruluşlar (HLEG) Eylemleri, Paris Anlaşması'nın merkezinde yer alıyor. Mali sektör reformuna ihtiyaç olduğunun siyasi olarak kabul edilmesinden oldukça memnunuz. Finans akışının beklentilerden ziyade sürdürülebilir faaliyetlere yönlendirilmesinde elbette yatırımcılara ve şirketlere de kritik bir rol düşüyor.

 

Nihai COP27 anlaşmasında hedefler açısından çok şey eksik olsa da, şirketler bir süredir emisyonlarını 2030'a kadar yarıya indirmeleri ve 2050'ye kadar net sıfıra ulaşmaları gerektiğini biliyorlar. COP27 anlaşması, net sıfır taahhütleri için özel sektör hesap verebilirliğinin önemine dikkat çekti. Bu anlaşma, şirketler ve HLEG'den diğer devlet dışı aktörler için özel sektörde 'greenwashing' yani yeşil yıkama, konusundaki incelemeyi önemli ölçüde artırması gereken yeni net sıfır yönergelerinin başlatılmasını takip etti. Bu yönergeler, BM'in “Sıfıra Kadar Yarışı” da dahil olmak üzere önemli küresel kampanyaların ivmesi üzerine kurulular.

 

Net sıfır stratejileri için yeni 'kırmızı çizgileri' açıklayan BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, "net sıfır’da yeşil yıkamaya sıfır tolerans" olacağını açıkladı.

 

Doğa önemini korumaya devam ediyor

 

Nihai anlaşmada farklı çevresel krizler arasındaki karşılıklı bağlantının tanınması, özellikle de geçen yılki Glasgow İklim Anlaşması’nda tamamen eksik olan su ve tatlı su sistemlerine artan odaklanma, memnuniyetle karşılanmakta. Doğa, haklı olarak iklim krizine yönelik çözümün bir parçası olarak kabul edilmiştir. IPCC'nin açıkça belirttiği gibi: Doğa olmadan 1.5°C'ye giden bir yol yoktur.

 

Ormanlar, tarafların hafifletme ve uyum eylemleri için NBS'yi dikkate almalarının açık bir şekilde teşvik edilmesi de dahil olmak üzere, nihai anlaşmada ilk kez bölüm aldı. Bununla birlikte, Glasgow Liderlerinin dünya ormanlarının %90'ını kapsayan Ormanlar ve Arazi Kullanımına İlişkin Bildirgesi'nin şimdiden 145 kez onaylanmasına rağmen, COP27, 1.5°C hedefine ulaşmak için gereken orman kaybını ve bozulmasını 2030 yılına kadar durdurma ve tersine çevirme hedefine atıfta bulunmuyor. Ormancılıkla ilgili taahhütlerin bir hedefi varken, tatlı su ile ilgili bir hedefin nihai metinde yer almadığını görmek utanç sebebi.

 

Su sistemlerini koruma, muhafaza etme ve eski haline getirme ihtiyacı, krizi çözmek için önemli bir temeldir. Su, COP27'de popülerlik elde etti ve iklim eylemi için bağlayıcı  rolü artık netleşti. Nihai anlaşmada, su sistemlerinin iklim uyum faydaları sağlamada oynadığı "kritik role" atıfta bulunuluyor fakat hafifletme faydalarından bahsedilmiyor. Suyun, iklim değişikliğini hafifletmek ve sera gazı emisyonlarını azaltmak için daha önce inanılandan çok daha önemli olduğu gösterilmiştir.

 

Küresel iklim finansmanında ilerleme

 

Doğadaki kayıp  ve hasar finansmanının dışında, küresel iklim finansmanındaki ilerleme de, yapısal engelleri yeniden tanımlamak için tarihi bir girişimde bulunulmasına rağmen, sonuçları iyileştirmede başarısız oldu. Hükümetler, düşük karbonlu ve iklime dayanıklı altyapıya daha fazla yatırımı teşvik etmeye yardımcı olmak için çok taraflı kalkınma bankaları ve diğer finansal kurumlara yönelik reformları araştırmayı kabul etti. Bu durum, küresel ekonominin zaten içine girmiş olan iklim değişikliğine uyum sağlanması gerektiğinin memnuniyetle kabul edilmesidir. Finansal sistemi ani iklim değişimlerine uygun hale getirmeliyiz.

 

Bu dönüştürücü önerilerden biri, Barbados Başbakanı Mia Mottley tarafından önerilen Bridgetown Girişimi'dir. Bu girişim, küresel finansal sistemi elden geçirmek için gereken kaynakları ve yapıları sağlama potansiyeline sahip temel, yenilikçi bir öneri. Bu öneri, çok taraflı kalkınma bankalarının (MDB'ler) ve uluslararası finans kuruluşunun (IFI'lar) mali tahsislerinde reform yapmayı amaçlıyor, böylece iklim felaketleri nedeniyle daha da kötüleşen ve borç seviyeleriyle mücadele eden ülkelere daha fazla para aktarılması amaçlanıyor. Çünkü diğer kalkınma zorluklarıyla ve önlemlerle uğraşırken borcun artması iklim tehditlerine karşı direnişi yavaşlatıyor.

 

Peki ya para?

 

Ancak, masada çok az yeni maddi opsiyon var. Bir uygulamaya geçilmesi beklenilen COP olması gerekirken sonuç hayal kırıklığı. Benzer şekilde, COP27, kritik adaptasyon sorununu çözmek için başlangıçta bir "dayanıklılık" COP'u olarak belirlendi. Ülkeler, mevcut uyum finansmanı düzeyleri ile iklim etkilerine yanıt vermek için gerekenler arasındaki uçurumu "ciddi bir endişeyle kaydetti". Ülkeleri “iklim finansmanı tedariklerini acilen ve önemli ölçüde artırmaya” çağrıda bulundular. Buna rağmen, zengin ülkelerin uyum fonlarını ikiye katlayarak 2025'e kadar 40 milyar dolara çıkarma taahhüdünden yalnızca rapor hazırlamayla ilgili söz ediliyordu.

 

Fosil yakıtlar ve enerji geçişinde başarısızlık

 

Yıkıcı bir şekilde, kayıp ve hasar konusundaki bu tarihi başarı, 1,5°C'lik bir sıcaklık artışını sınırlama taahhüdü doğrultusunda eylemlerde geri adım atılmasıyla birleştirildi.

 

COP27'den önce dünyanın, 1,5°C'lik bir gelecek için gereken %43'lük kesinti yerine, 2030'a kadar emisyonlarda %7'lik bir artış yolunda olduğu ortaya çıktı. Nihai COP27 anlaşması buna değinmedi ve taahhütlerde de değişiklik olmadı. Hızlı emisyon azaltımlarının yerini hiçbir değişiklik tutamaz. Emisyonlar mevcut hızlarında devam ederse uyum imkansız değilse de daha da zorlaşacaktır.

 

Herhangi bir COP'daki en iyi sonuç ve Paris'in "mandal mekanizmasının" kalbindeki varsayım, önceki yılki anlaşmanın artan hırs ve eylem için bir temel haline gelmesidir. Buna rağmen, dünya liderleri, referansları "düşük emisyonlu" enerji kaynaklarına genişleterek önceki yıla göre herhangi bir eylemi hafifleterek COP'tan ayrıldı.

 

1,5°C'lik bir geleceğe geçişte neyin kabul edilebilir bir enerji kaynağı olacağı konusunda fikir birliği olmalı ve fosil yakıtlara bağlı kalmaya devam etmek için atlanabilecek boşluklar olmamalıdır. Nihai anlaşmada kömür dışındaki fosil yakıtların aşamalı olarak kaldırılmasından veya azaltılmasından söz edilmemesi tehlikeli ve bilime aykırıdır. Devam eden enerji krizine ‘yanıt’ olarak Avrupa'da hâlihazırda gerçekleşen gaz ve petrol arzını ve kullanımını artırmak, uygulanabilir değildir, çünkü bu, küresel iklim hedeflerini karşılayamayacağımız anlamına geleceğinden, çatışmaların tekrarlanma şansını ve döngüyü trajik bir şekilde güçlendirecektir. Ya petrol ve doğalgazda yeni yatırımlar olmamalı ya da küresel ısınmayı 1,5°C ile sınırlamak mümkün olamayacak.

About the Author