Covid-19 ile ilgili bir önceki yazımızda İklim Değişikliği ve Covid-19 ilişkisini ele alan görüşleri derlemiştik ve salgının çevreye ne gibi olumlu ve olumsuz etkileri olabileceğini incelemiştik. Bu yazımızda ise, salgının şirketlerin ve devletlerin ekonomilerine ne gibi etkileri olabileceğinden ve uzmanların bu konuyla alakalı tavsiyelerinden bahsedeceğiz.

 

Yükselen risklere karşı dünyaca radikal kararlar alabileceğimizi gördük

CDP’nin de kurucuları arasında yer aldığı “We Mean Business” girişiminin CEO’su Dr. María Mendiluce, yayımladığı yazısında Corona virüsünün ekonomik etkilerinden bahsetti[1]:

Mendiluce yazısında, salgının özellikle iki gerçeği açığa çıkardığına değinmiş.

Birincisi, hepimiz - aileler, şirketler ve hükümetler - ciddi bir risk karşısında radikal ve kararlı bir şekilde hareket etme gücüne sahip olduğumuzu gördük. Virüsün küresel ölçekte ölümcül bir tehdit oluşturabileceğini gördüğümüz için, “normal yaşam” ı askıya almaktan çekinmedik. Bazı şirketler çalışanlarını korumak için iş yapış şekillerini tamamen değiştirerek onları uzaktan çalışmaya teşvik etti. Bazı hükümetler görüş ayrılıklarını bir kenara bırakarak ciddi önlemler almak için işbirliğine gitti ya da vatandaşlarına şimdiye dek görülmemiş ekonomik destek paketleri sundu.

Sonuç olarak tüm dünya, riski bertaraf edebilmek için radikal kararlar alma cesaretini gösterdi.

 

Uzmanlardan şirketlere mesaj var: “Yeşil Ekonomi”ye yatırım yapılmalı

Mendiluce’ye göre, salgının görmemizi sağladığı ikinci gerçek ise, aslında bizim için bir uyarıcı niteliğinde. Dünya üzerindeki yaşamın müdahale edemeyeceğimiz kadar hassas bir dengesi var ve insanlığın dünya üzerindeki yaşamı kırılgan ve tehditlere açık. Belki virüse göre biraz daha uzun vadede ama iklim krizi de dünyamız için böyle ölümcül, yıkıcı bir risk taşıyor. Bu salgın özellikle devletlerin, 2050’ye kadar net sıfır karbon hedefine ulaşmak ve küresel ısınmayı maksimum 1.5 derece ile sınırlandırmak konusunda daha kararlı adımlar atmaları gerektiğini gösteriyor. Mendiluce’nin Covid-19’un ekonomik etkileriyle mücadele edecek hükümetler için bazı tavsiyeleri de var:

-Ortaya çıkan ekonomik krizi ve süregelen iklim krizini beraber ele almalı ve ikisiyle de eşit oranda mücadele edilmeli.

-Ekonomik büyümeye yatırım yapıldığı ölçüde emisyonların azaltılmasına, temiz hava sağlanmasına ve kaliteli istihdam sağlanmasına da yatırım yapılmalı.

-2050’ye kadar net sıfır karbon hedefine ulaşmayı ve küresel ısınmayı 1.5 derece ile sınırlamayı taahhüt eden Paris Anlaşması’nın hedefleriyle uyumlu hareket edilmeli.

 

Yine We Mean Business web sitesinde yayımlanan habere göre, hem devletlerin hem de şirketlerin bu kritik zamanda iklim değişikliği de dahil olmak üzere artan tehditlere karşı mücadele etmenin önemini kavradığına bir başka kanıt da şu: Avrupa Birliği, “yeşil ekonomiye geçişi” salgının sebep olacağı ekonomik etkilerden kurtulma planının önemli bir parçası haline getirmeyi planlıyor[2].

 

Sürdürülebilir bir dünya yaratmak amacıyla kurulmuş ve 250'den fazla şirketin üyesi olduğu, kar amacı gütmeyen bir kuruluş olan BSR’ın Başkan ve CEO’su Aron Cramer, bu kriz döneminden şirketlerin nasıl ders çıkarması gerektiğiyle ilgili birkaç öneri paylaşmış[3]:

-“Toplum sözleşmesi”nin test edildiği bir dönemden geçiyoruz. Yani devletler ve şirketler, insanların ihtiyaçlarına yanıt verebiliyor mu? sorusu ön planda. Dolayısıyla üzerinize düşen görevi yerine getirmelisiniz.

-Kendinize şu soruyu sormalısınız: Şirketimiz ani değişimlere karşı esnek mi? Bir gecede atmosferin tamamen değişebileceği ihtimaline hazır mı?

 

Dünya Sürdürülebilir Kalkınma İş Konseyi (World Business Council for Sustainable Development) salgın döneminde şirketlere büyük görevler düştüğünü söylüyor. Konsey’in üyesi olan şirketlerin bu kritik dönemde mücadeleye destek olmak için ne gibi uygulamalar yaptığını görmek için web sitelerini ziyaret edebilirsiniz.[4]

 

Azalan karbon emisyonları geçici bir sonuç, önemli olan bunu devam ettirebilmek

Birleşmiş Milletler, yakın zamanda yayımlayarak salgının sosyo-ekonomik etkilerini ele aldığı “Shared Responsibility, Global Solidarity” (“Ortak Sorumluluk, Küresel Dayanışma”) isimli raporda salgının sürdürülebilir kalkınma açısından ne gibi sonuçları olacağından da bahsetti.[5]

 

Sosyal izolasyonun sonucu olarak bazı sektörlerde üretimin durması ve pek çok insanın evde kalmasıyla karbon emisyonlarında ciddi bir düşüş olmasının “kısa vadeli” bir olumlu sonuç olduğu, kriz sonra erdiğinde ve her şey tamamen eskiye döndüğünde bir anlam ifade etmeyeceği belirtildi.

 

Raporda, 2030 yılına kadar ulaşılması hedeflenen Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nın tamamının salgından ne şekilde etkileneceği de gösterildi. Örneğin gıda üretimi ve dağıtımı sürecinin sekteye uğramasıyla “Açlığa Son” hedefi, evde şiddet gören kadın sayısının bu süreçte artması ve bu kadınların var olan koşullarda evden ayrılmalarının da imkansız hale gelmesiyle “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” hedefi, mümkün olan en az zararı almayı hedefleyen ekonomilerin önceliklerinin değişmesiyle de “İklim Eylemi” hedefi ulaşılması daha güç hale gelecek.

 

Ekonomik toparlanma için “Yeşil Ekonomi”yi benimseyen ülkelerin sayısı artıyor

İklim hedeflerine yatırım yapmanın, salgının sebep olacağı ekonomik etkilerden kurtulma planının önemli bir parçası olacağı fikri daha şimdiden pek çok ülkede kabul görmeye başladı. Avrupa Birliği yetkilileri daha pandeminin ilk günlerinde “Yeşil Düzen” belgesinin ekonomilerin iyileşme süreçlerinde rehber almaları gereken kaynak olduğunu belirtmişti. 9 Nisan 2020 tarihinde de, 10 Avrupalı Çevre/İklim Bakanı bir araya gelerek ortak bir mektup yayımladı ve bu görüşlerini yinelediler[6]. Mektupta, Yeşil Düzen Belgesi’nin ülkelerin yeşil ekonomiye geçişini sağlarken bir yandan da büyümeyi artırıcı bir politika çerçevesi çizeceğini söylediler. Özellikle “kısa vadeli çözümlerin cazibesine” kapılmamak gerektiğini ve sürdürülebilir ulaşım, enerji tasarruflu binalar, yenilenebilir enerji, biyoçeşitliliğin geri kazanımı gibi alanlara yatırım yapılması gerektiğini eklediler.

 

Yakın zamanda Kanada Hükümeti de salgın sonrası ekonomik iyileşme planlarını yapmaya başladıklarını ve iklim konusuna ciddi bir bütçe ayırdıklarını açıkladı[7]. Çevre Bakanı Jonathan Wilkinson’ın sözcüsü Moira Kelly, “Ekonomik iyileşme başladığında Kanada herkes için daha temiz ve sağlıklı bir ekonomiye geçiş yapma fırsatı yakalayabilir.” dedi.

 

Yenilenebilir yakıtların artan önemi

Son zamanların çok konuşulan bir diğer konusu ise tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 salgınının ve azalan talebin etkisiyle son 20 senenin en düşük seviyesine gerileyen petrol fiyatları oldu. Bu durum, zaten pek çok gelişmiş ülkenin 2025 yılına kadar yapmayı taahhüt ettiği gibi, fosil yakıtlardan vazgeçilmesine ve daha ucuz, güvenli ve doğaya saygılı olan yenilenebilir kaynaklara geçişe sebep olabilir.[8]

 

2008 krizi sonrasında bu kökten değişimi gerçekleştirme fırsatını kaçırdık fakat bugünkü koşullar 2008’e göre çok farklı. Yenilenebilir enerji teknolojileri o yıllara kıyasla çok daha az maliyetli. Örneğin elektrikli araçlar artık çok daha görünür ve erişilebilir.[9]

 

“Çok paydaşlı ortaklık” risklerle mücadelede şart

Dünyanın her ülkesinde gündemin ortak olduğu bu zamanlarda, çok paydaşlı yaklaşıma ihtiyacımız olduğu aşikar. Riskler karşısında esneklik ve dayanıklılık oluşturmak; yaklaşan ekonomik, politik ve sosyal sonuçlara karşı hazırlanmak ve sorunlara hızlı bir tepki verebilmek için çok paydaşlı ortaklığın (multistakeholder partnership) hayati öneme sahip olduğunu hep birlikte gördük[10]. İş dünyası ve sürdürülebilirlik alanında uzman olan Andrew Winston’a göre, şirketlerin zayıf olan kası da bu. Şirketler bu dönemde hem hükümetle, hem müşterileriyle hem de tedarik zincirleriyle işbirliği içinde olmanın ne kadar önemli olduğunu gördüler ve ileride karşılaşabilecekleri sorunlara daha hızlı tepki verebilmek için bu ortaklıkları güçlendirmeliler.

 

Dünya Bankası da “Yeşil Büyüme”yi öneriyor

Yayımladığı blog yazısında Dünya Bankası; enerji verimliliği, doğanın korunması, temiz enerji seçenekleri ve sürdürülebilir ulaşım gibi alanlar için teşvik paketlerinin kullanılması ve bu alanlara yatırım yapılmasının çok açık bir kazan-kazan durumu oluşturacağını belirtti[11]. Örneğin zarar görmüş orman alanlarını yeniden doğaya kazandırmak, kısa vadede birçok kişi için istihdam yaratırken diğer yandan daha iyi mahsul verimi getireceğinden yüz milyarlarca dolar değerinde kar sağlayabilir.

 

“Sosyal bono” meselesi bu dönemde kritik öneme sahip

Belirli bir sosyal problemin etkilerini azaltmayı ya da yok etmeyi amaçlayan sosyal bonolar, içinde bulunduğumuz bu salgın döneminde hem kamu sektörünün hem de özel sektörün sağlık ihtiyaçlarını karşılamak ve ekonomik istikrarını sağlamak için gereken sermayeye erişebileceği bir seçenek. Dünya Bankası Grubu'nun özel sektör kolu olarak kurulan Uluslararası Finans Kurumu (IFC) bu konuya eğildiği raporunda, 3 farklı sektör için 3 farklı sosyal bono vaka çalışmasına yer verdi. Örneğin, küçük işletmelerin kepenk indirmesi sonucu pek çok insanın işsiz kalması varolan önemli bir sosyal sorun. Raporda, bu proje aracılığıyla bu kişilerin işlerini koruyabilmek için gerekli finansman desteğinin sağlanması seçeneğinden bahsedilmiş. Bu kişilerin işlerini kaybetmemesi ya da başka şekillerde istihdam edilmeye devam etmesiyle hem ciddi bir sosyal sorun ortadan kalkmış olacak, hem de Sürdürülebilir Kalkınma amaçlarından olan “İnsana Yakışır İş ve Ekonomik Büyüme” hedefinden uzaklaşılmamış olacak.[12]

 

Avrupa, işletmelerini geleceğe hazırlıyor: Yeşil ve dijital bir Yeni Sanayi Stratejisi

Avrupa'nın endüstri alanındaki lider konumunu desteklemek için, Yeni Sanayi Stratejisi’nin üç temel önceliği olacak: Avrupa endüstrisinin küresel rekabetçi gücünü ve hem ulusal hem de küresel düzeyde dengeli eşit şartlar oluşmasını sağlamak, 2050 yılına kadar Avrupa iklimini nötr hale getirmek ve Avrupa'nın dijital geleceğini şekillendirmek. Strateji, genel anlamda Avrupa'nın endüstriyel dönüşümünün temel itici güçlerini belirliyor ve bir dizi yenilik öneriyor. Örneğin bunlardan bazıları; enerji-yoğun endüstrileri modernize etmek ve karbondan arındırmak, sürdürülebilir ve akıllı hareketlilik endüstrilerini desteklemek, enerji verimliliğini artırmak[13].

 

 


About the Author